Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dil Bizi Çağırıyor

Resim
DİL BİZİ ÇAĞIRIYOR İlhan Durusel beni çağırıyor diye bir cümle kursam bu güzel şaka olur mu acaba. Şakadan vazgeçip ucuz  bilet baksam abi ben geldim desem. Elimde kitap elimde kalem, "Altını  çizdiğim yerlerin yanına bir gülücük eklesen kafi." deyip bu konudan çıksam, fevkalede. Sonrası artık bir kütüphane de dolaşmak mı olur ya da bir arşiv gezisi mi bilinmez. Ama gerçekten bu kitap beni çağırıyor bu yazının beni çağırması gibi. Ama gerçekten belki de İlhan Durusel bana bir tabak hediye eder içine güzel cümleler ekler.  Otlar  Çağırıyor hatalıysam affolsun ilk Aylak Adam (2014) sonra da İthaki Yayınları (2022) etiketiyle yayımlanıyor.  İlhan Durusel vesilesiyle yeniden sesli düşüneyim. Birilerine göre tanımların tanımlamaların önemi olmayabilir ki konu bu değil. Ama edebiyatımızda deneme meselesi ve bunun üzerine konuşmak çok hoş ve faydalı. En azından bence. Sınırları ve örnekleri bu kadar geniş bir edebi türe sahip olmak okurluk için şans. Bir sürü yazı topl...

Atlanta'ya kar yağmış

Resim
Rafta domates yok. Marketler deli gibi yoğun. Bir insan market yeniden açılana dek kaç kilo domates yiyebilir.  Kar yağacak ve domates bitmiş.   Kar yağacak ve belli ki menemenle domates yiyecekler.  Hep böyle oluyor. Normal olan yarın da olmayacaksa hemen bir şeyleri bitiriyorlar. Olmayacak olanın yerine ellerine ne geçerse koyuyorlar. Herhangi bir şey. Bu defa domatesleri tüketmişler. Hep birlikte yarınlar için domates almışlar.  Kar yağdı bizim evde domates yok.  Bizde çizme  yok bot yok.  Bu farkındalığı seviyorum. Bu beyazlığı bu göz kamaştıran güzelliği. Bu sıcak evden elde kahveli kar yağışını izlediğim halleri. Bu doğanın en keskin halini. Bu mevsim çam ağaçlarını. Çocuklar gibi şen olmayı. Soğuğun kırılmasını.  Yürüdüm. Ağaçlara, çimenlere ve pencerelere baktım. Çocuklara,  yetişkinlere ve her an düşecek olan bedenime. Bastıkça çıkan o tarifsiz sese.  İçinde kar geçen şiirlere şarkılara ve kitaplara.  Bir daha ne ...

hatıran yeter

Resim
Neydi vefat eden acaba.   Ergenlik    mi , geçmiş mi , gelecek mi , çocukluk mu. Aşk acısı çeken abiler ablalar mı. Radyolar mı. Hepsi mi.  Aslında buradan bakınca derdimiz yokmuş demeyi isterdim. Varmış. Liseye gidiyorduk saçma sapan yerlerde    kalıyorduk. Parasızlık, edebiyatın ilk adımı arabeskle tanışmak, beraberinde berberler,    sokaklar, şahinler, bangır bangır çalan şarkılar, bizi bir yerden bir yere oldukça yoğun duygularla birleştirip hırpalayan ilk   gençlik halleri ve    hafif hafif    duygulandıran nağmeler. Hepsi hep beraber bizimleydi. Onlardan biri de Ferdi'ydi.  Ferdi Tayfur'un o taklit edilmesi çok olağan görünen ama asla taklit edilmeyen sesi ve iflah olmaz sözleri bizi oradan oraya sürüklüyordu.  Seviyorduk bu sürüklenmeyi.  El kadar herifin sahnede devesa bir insana dönüşmesini, orkestranın "bana sor'un girişindeki şovunu, dalgalı saçlarını hepsi birden kalbimize izler bırakan sözlerini...