Kayıtlar

Dil Bizi Çağırıyor

Resim
DİL BİZİ ÇAĞIRIYOR İlhan Durusel beni çağırıyor diye bir cümle kursam bu güzel şaka olur mu acaba. Şakadan vazgeçip ucuz  bilet baksam abi ben geldim desem. Elimde kitap elimde kalem, "Altını  çizdiğim yerlerin yanına bir gülücük eklesen kafi." deyip bu konudan çıksam, fevkalede. Sonrası artık bir kütüphane de dolaşmak mı olur ya da bir arşiv gezisi mi bilinmez. Ama gerçekten bu kitap beni çağırıyor bu yazının beni çağırması gibi. Ama gerçekten belki de İlhan Durusel bana bir tabak hediye eder içine güzel cümleler ekler.  Otlar  Çağırıyor hatalıysam affolsun ilk Aylak Adam (2014) sonra da İthaki Yayınları (2022) etiketiyle yayımlanıyor.  İlhan Durusel vesilesiyle yeniden sesli düşüneyim. Birilerine göre tanımların tanımlamaların önemi olmayabilir ki konu bu değil. Ama edebiyatımızda deneme meselesi ve bunun üzerine konuşmak çok hoş ve faydalı. En azından bence. Sınırları ve örnekleri bu kadar geniş bir edebi türe sahip olmak okurluk için şans. Bir sürü yazı topl...

Atlanta'ya kar yağmış

Resim
Rafta domates yok. Marketler deli gibi yoğun. Bir insan market yeniden açılana dek kaç kilo domates yiyebilir.  Kar yağacak ve domates bitmiş.   Kar yağacak ve belli ki menemenle domates yiyecekler.  Hep böyle oluyor. Normal olan yarın da olmayacaksa hemen bir şeyleri bitiriyorlar. Olmayacak olanın yerine ellerine ne geçerse koyuyorlar. Herhangi bir şey. Bu defa domatesleri tüketmişler. Hep birlikte yarınlar için domates almışlar.  Kar yağdı bizim evde domates yok.  Bizde çizme  yok bot yok.  Bu farkındalığı seviyorum. Bu beyazlığı bu göz kamaştıran güzelliği. Bu sıcak evden elde kahveli kar yağışını izlediğim halleri. Bu doğanın en keskin halini. Bu mevsim çam ağaçlarını. Çocuklar gibi şen olmayı. Soğuğun kırılmasını.  Yürüdüm. Ağaçlara, çimenlere ve pencerelere baktım. Çocuklara,  yetişkinlere ve her an düşecek olan bedenime. Bastıkça çıkan o tarifsiz sese.  İçinde kar geçen şiirlere şarkılara ve kitaplara.  Bir daha ne ...

hatıran yeter

Resim
Neydi vefat eden acaba.   Ergenlik    mi , geçmiş mi , gelecek mi , çocukluk mu. Aşk acısı çeken abiler ablalar mı. Radyolar mı. Hepsi mi.  Aslında buradan bakınca derdimiz yokmuş demeyi isterdim. Varmış. Liseye gidiyorduk saçma sapan yerlerde    kalıyorduk. Parasızlık, edebiyatın ilk adımı arabeskle tanışmak, beraberinde berberler,    sokaklar, şahinler, bangır bangır çalan şarkılar, bizi bir yerden bir yere oldukça yoğun duygularla birleştirip hırpalayan ilk   gençlik halleri ve    hafif hafif    duygulandıran nağmeler. Hepsi hep beraber bizimleydi. Onlardan biri de Ferdi'ydi.  Ferdi Tayfur'un o taklit edilmesi çok olağan görünen ama asla taklit edilmeyen sesi ve iflah olmaz sözleri bizi oradan oraya sürüklüyordu.  Seviyorduk bu sürüklenmeyi.  El kadar herifin sahnede devesa bir insana dönüşmesini, orkestranın "bana sor'un girişindeki şovunu, dalgalı saçlarını hepsi birden kalbimize izler bırakan sözlerini...

antrenman

Resim
  Bir çay bardağı leblebi ile kahve içiyorum. Fark eder mi ölçü emin değilim. Etrafımda biri varsa leblebi ikram ediyorum. Paylaştıkça azalıyor leblebi. Ne olacak yani. Azalsın. Azalacaksın. Azalacak.   Ertesi gün yine aynı şeyi mümkünse aynı yerde aynı saatte. İnsana iyi gelen şeyler vardır iyi gelen şiirler iyi gelen pasajlar. Onları yanımızda taşımak isteriz de taşıyamayız. Sonra tutup onları bir yazıya bir tarife bir yaşanmışlığa katarız çünkü.  Böyledir bu. Hatırlamak isteyince durmak hareket etmek koşmak bakmak yetiyor. Tam şu an ne hatırlıyorsak onu hatırlamak istediğimden diyorum ki kendime böyle uzak böyle yeteneksiz böyle bir başına hissetme kendini. Ya da hisset zahmet olmazsa. Belki bir yere varır bu hallerin sonucu.  Şen şakrak olmadan da oluyor ya hayat. İstesen de istemesen de.  Biz bu bazen gelip bazen giden yer yer keyifli nadiren keyifsiz çokca melodik hüzünlü mahallenin    insanlarıyız ya hani. Bu cümleden de arabesk bir eda seda tav...

Cuma Akşamı

Cuma Akşamı Birden bire özledim.   Hesabımdan bu ayki ödemeleri hallediyordum. Param bitince mi böyle hissettim bilmiyorum. Özledim. Herkese olur bence bu. Banka hesabından çıktım. Rehbere sonra WhatsApp'a  baktım. Parası olan ama WhatsApp kullanmayan tanıdığım var mı acaba bilmiyorum. Arif amca var  babamın arkadaşı, nasılsınız yazdım. Bence mesajımı okuyamaz. Olsun.   Bir arkadaşım vardı güzel kadınlar asla parasız kalmaz derdi. Bunu güzellikle alakalı demezdi kadınlar demek isterdi güzeli de yanına eklerdi. Bak ya  derdim ne alakası var. Bak ya dememi severdi. Sorsam hala sever. Ondan mı istesem, şaşırtsam onu. Ya bana para göndermen lazım özledim ve bir yerlere gitmek istiyorum desem. Cümlenin arasındaki eksiklikten asla rahatsız olmazdı o.  Bak derdi orada nerede yahu nereye gideceksen işte orada kesinlikle öğlen 11:30 ile 2 arası hafiften bir yemek kokusu başlar. İnsanlar, dükkanlardan çıkar kokulara doğru giderler. Esnaf lokantalarını böyle anlat...

Gökçe Akçelik için

Resim
Övünmek gibi olmasın ama memleketin en iyi zurnacılarını, elektro bağlamacılarını, kemancılarını, klarnetçilerini, sipsicilerini bilirim. Türkünün, arabeskin bir ucundan girer öteki ucundan çıkarım. Tabiatım bu. Buna doğduk. Lakin keşfedilmemiş rock grubu söyle desen cevapsız. En iyi gitarist, bilmem. Metallica konserine gitmedim. Babam Pink Floyd dinlemedi. Islak hamburgeri asla sevmedim.  Ama Replikas'ı sevdim.  İnsan hayatında kaç kez doğar bilmiyorum. Ama benimkilerden biri üniversite başlangıcıydı. Galiba herkesinki öyledir.  Çok iyi arkadaşlıklarım oldu. Yine tabiatımda olan yürüme kıymetli bir arkadaşlıkla birleşince biz Balıkesir'i bir uçtan bir uca yürüdük.  Yürüdükçe, konuştukça, kendimizde var olduğunu bile bilmediğimiz kapıları fark ettikçe, hayat daha da güzelleşti. Dünyanın en klişe en hoş sorusudur ben kimim.  Bu kapılardan birini de Replikas ile açtım. Rahmetli arkadaşım "Abi bak çok efendi adamlar bizim gibi, çok güzel müzik yapıyorlar." demişti...

İnsan neden

Resim
  Bulutlardan birine sonra ötekine. Tutunacak bir bulut bulsam da tutunsam. Sonra korkup kendime yukarıya en yukarıya. Atsam. Yukarı atılmaz diyen birine bakarken yükselsem yükselsem bırakıversem. Ayaklarımdaki betonlara, ellerimdeki bulutlara saçlarımdan belli olmayan beyazlığa. Bulutlardan bulutlara atlasam.   İnsan neden akşam vakti hüzünlenir diyor ya Beş Kardeş dizisinde.  İnsan neden bulutlara bakar oğlum. İnsan neden önüne bakmaz. Gözlerini kısar. Adımından korkar. El sallar. Kedilere seslenir, çeşmelerden su içer.  İnsan neden birden bire ağlamak ister. İnsan neden bulutlara binmek ister. İnsan neden bulutlara inanır.  İnsan neden durup dururken ismi Ahmet olan birilerini, insan neden durup dururken alt ranzadaki arkadaşını, insan neden durup dururken kahvecideki kahve yapan mutsuz adamı hatırlar.  Beraber yürüdüğüm arkadaşlarım buraları okumuyordur değil mi.  Bilmiyorum.  Bilmiyorum demenin konforu değil bu.