Kayıtlar

Ocak, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bank

Resim
Annem akşam olsa da yatsak derdi hep. Uykusu geldiği an uyurdu. Gün doğmadan uyanırdı. Hala öyle. Ben de azıcı şey öğrendiğim hayattan bunları öğrendim. Uykun gelince uyuyabiliyorsan özgürsün. Uyuyacaksın. Bank bulunca oturacaksın. Hele hele ormanın içinde bir bank bulduysan hemen. Bakacaksın duyacaksın.  Bazen görüneni    ardına geçiyoruz ya hani. Bir resim gösteriyorlar bize ya da fotoğraf. (galiba iki kullanım da doğru) O fotoğrafın ardını görüyoruz. Bu banka oturdum ben. Yapraklara uçmayan kuşlara nehirden gelen sese henüz tam doğmayan güneşe baktım. Başka birisi de bu banka bakınca bunları görmese de başka bir güzellik görsün istedim. Neler gördüğünü merak ettim. Herkes bir şeyleri merak eder tabi de galiba yaşadıklarımızı başka biri yaşasa ne olur acaba diye de bir merağımız var galiba. Ne olurdu mesela benim yerime başka biri olsa burada. Ya da ben benden önce burada oturan adama ne kadar benziyorum ne kadar benzemiyorum aslında.  Onu ne kadar taklit ettim o k...

Yemek vakti

Resim
  Futbolcuların antremanlarda oynadığı bir oyun var. Birbirlerine doğtu topu yuvarlıyorlar, karşılarındaki hamle yapınca topu geri çekiyorlar. Amaç son ana kadar kıpırdamamak. Kolay değil bence. Gelen bir cisme umut bağlamak bile çok zorken hareketsiz beklemek bence daha da zor. Tabi bu işin eğlenceli kısmı.   Benzinliğe girince orada ikişerli üçerli gruplar halinde bekleyen meksikalılar da gelen arabanın onları bir işe götüreceğini umut ediyor. Biraz hareketleniyorlar ama araba onlara uğramayıp benzinlikten    kendince bir şeyler alıp yoluna gidince muhabbetlerine geri dönüyorlar. Genellikle bol    şekerli kahve içiyorlar. Kat kar giyiniyorlar.  Bir gökdelen yapımında yemek yiyen işçilere bakınca aklıma    umutlandığım bir an da yaptığım ya da içine düştüğüm    ufak, anlamsız    haller geliyor.  Büyük buhran, açlık sefillik parasızlık. Göğün tepesinde yemek vakti. Uzun zaman bu fotoğraf anonimdi. Yüzlerindeki ifadeyi...

Denize uzak olmak ile okyanusa uzak olmak aynı cümle değil

  Birkaç gündür benim standartıma göre havalar çok soğuk. Arabanın camları donuyor mesela. İnsanlar arabalarını çalıştırıp gidecekleri vakte kadar ısınmasını istiyor. Evlerin önünde fren lambası yanıyor. Adamlar kadınlar evin içinde. Çalışır halde olan arabayla ilgili çok düşündüm burada. Eskiden böyle huyların yoktu ama kısa süreli bir yere ineceksem arabayı stop etmeyebiliyorum. Biz yokken bir şeyin bizim için hazır beklemesi bana ilginç geldi aslında. Araba deyip geçmemek lazım. Araba olur başka bir cihaz olur. Gidiyoruz geliyoruz çalışıyor. Bizden umut kesilmesine kadar yolu var bence. Neden olmasın. İlla geleceğim diyoruzdur yani. Bence öyle.   Dediğim gibi hava çok soğuk. Camlar donuyor insan yürüdüğünden de tat almıyor. Ayak bastığım o yerlerdeki katır kuturluk beni hava sıcak olsa bile derinden üşütüyor. Acaba diyorum atalarımın soğukla ilgili    talihsiz imtihanları mı oldu. Ya da hayatları boyu ünleseler denize seslerini duyuracak kadar güzel yerlerde mi ot...

istikrarlı yapılan eylemler

  Pazarları yürüyüş yapıyoruz. Bir grup erkek. Erken saatlerde. Terlemiyoruz bile ama buna devam ediyoruz. İnsanın yapabildiği bir eyleme devam etmesi ne kadar hoş. Düşünüyorum uzun zamandır neleri     ısrarla yapıyorum diye. Buluyorum. Buluyorum olmama seviniyorum. Sevinince yaptıklarımı tekrar ediyorum. Bu böyle gidiyor.   Genellikle ağaçlı nehirli göllü yerlerden güneşin doğumuyla başlayıp biraz yürüyüp bitiriyoruz. Az önce uyanmış olmamıza rağmen o kadar çok konuşuyoruz ki kendimize şaşırıyorum. Sonra dağılıyoruz.  Yollarda genelde geyikler görüyorum. Geyik görünce kendimi o günün şanslısı hissediyorum. Geyik gördüm ve    bugün her şey güzel olabilir gibi bir duyguya bürünüyorum. Sonra bir arabada üç tane bisiklet sonra diğerinde kano ötekinde dağ motosikleri vs.  Eve gelene kadar etrafa bakıyorum. Galiba istikrarlı olarak en iyi yapabildiğim bu. Etrafa bakmak. Sermayesiz zevklerime her geçen zamanda yenisini ekliyorum. Sonra    ihma...

Kar

Resim
  Sabahtan öğlene kadar caddede bir oraya bir buraya yürüdüm. Zarif cafelere, vitrinlere, yüzümü serinleten rüzgara sevindim. Ellerimi cebimden çıkartınca başka, çıkartmadığımda başka bir insan olduğumu hatırladım. Korna seslerini, sislerin arasındaki kuleleri, dilencileri, altından geçtiğim treni izledim duydum gördüm.   Beklenen oldu. Kar yağmaya başladı. Saat üç. İzlemek için kırmızıyı    da beklemedim. Ayakkabılarıma baktım.    İçeriden parmağımı oynattım. Bir saçağın altından şehre baktım. Uber çağırdım.  Hep böyledir. Kar yağışıyla ilgili hatıralarım çok net aklımda. İlkinde okulun ilk kışıydı. İkincisinde ve sonrasında hep İstanbul. Her şey gibi kar da en çok oraya yakışıyordu. Bana yakışmadığı kesin. Kendime bir mevsim yakıştırsam bahar, ilk olan, belki biraz gün doğumu zorlarsam yağmur. Kar değil, dolu değil sis değil.  Bu kez ülkenin    soğuk bir şehrindeyim. Şansıma Ankaralı bir şöfor ile denk geldim. Turistliğin şanından süre...