Dil Bizi Çağırıyor


DİL BİZİ ÇAĞIRIYOR

İlhan Durusel beni çağırıyor diye bir cümle kursam bu güzel şaka olur mu acaba. Şakadan vazgeçip ucuz  bilet baksam abi ben geldim desem. Elimde kitap elimde kalem, "Altını  çizdiğim yerlerin yanına bir gülücük eklesen kafi." deyip bu konudan çıksam, fevkalede. Sonrası artık bir kütüphane de dolaşmak mı olur ya da bir arşiv gezisi mi bilinmez. Ama gerçekten bu kitap beni çağırıyor bu yazının beni çağırması gibi. Ama gerçekten belki de İlhan Durusel bana bir tabak hediye eder içine güzel cümleler ekler. 


Otlar  Çağırıyor hatalıysam affolsun ilk Aylak Adam (2014) sonra da İthaki Yayınları (2022) etiketiyle yayımlanıyor. 


İlhan Durusel vesilesiyle yeniden sesli düşüneyim. Birilerine göre tanımların tanımlamaların önemi olmayabilir ki konu bu değil. Ama edebiyatımızda deneme meselesi ve bunun üzerine konuşmak çok hoş ve faydalı. En azından bence. Sınırları ve örnekleri bu kadar geniş bir edebi türe sahip olmak okurluk için şans. Bir sürü yazı toplamına deneme diyebiliriz. Kitaplar, şehirler, yazarlar, şairler ve sinema filmleri hakkında yazılan yazılara da deneme diyebiliriz. Bir yazarın gelip geçtiği yerleri yazmasına, bir yazarın bir konu başlığı altında kalem oynatmasına diye diye gidebiliriz. Hayatın herhangi bir alanında yazılan yazılara kurgu demediğimiz takdirde deneme desek bence dayak yemeyiz. Hatta kurgu yaparak da deneme yapılabilir ona da başka zaman gireriz. 

Eskilere gitsek ya da yakın döneme gelsek elimizde bu alanda harika örnekler var. Ki benim iddiam bu daha da çoğalacak. Rakamları bilmiyorum belki eskiden çoktu şimdi asıl yerine geldi ama bir rağbet unsuru haline geldiği açık.


Bu kadar geniş bir türe sahip olup üzerine düşündüğümüzde ve ortaya bir sürü tanım ve tanımlama çıktığında, pusula yine aynı yere geliyor. Dil ve üslup. Hoş aynı pusulu  bütün edebi metinler için geçerli ama yine de bazılarında olmazsa olmaz kurallar var. İyi bir dil ayırt edici bir üslup. Ne anlatırsan anlat bu varsa mesele iyi anlamda sonlanıyor. Edebi metinden arzu edilen şey hayatı anlamak, kendimizi  anlamak ya da bir milyon başka şey ise, bunun yolu okuyabilmek ve anlamaktan geçiyor. Bu noktada ben bir okur olarak kendimi İlhan Durusel'in denemelerine bıraktım. Çünkü kitaptaki dil çok güzel. Çok güzel dil derken ne demek istiyoruz. Aslında basit. "Temiz, duru, sakin ve coşkun. “ Bunlar insanda aynı duyguyu uyandırabilir. Ki uyandırsın da zaten. Sakin sakin ama bir şeylerin altını çizerek, bir şey söylerken ama bağırmadan. Bize laflar hazırlarken ama bize kızmadan. Şefkat belki de bunun adı. Biz bir dilden  şefkat ya da nezaket mi bekliyoruz acaba. İyi bir dil bize ne hissettiriyorsa biz bence bir dilden onu bekliyoruz. 


İlhan Durusel de tam olarak bunu yapıyor. Dil yetkinliğiyle ve kendine ait üslubu ile bize bir sürü mesele anlatıyor. Şu denemede bu var bu denemede bu var dememe gerek yok. Şairlere, edebiyatla ve asla ağlaklaşmadan memleketiyle kurduğu ilişki denemelerde öyle güzel yer bulmuş ki kendine, sanki onunla telefonda konuşuyorsunuz gibi anlatıyor bunu. Şöyle olsa güzel olabilirdi derken akıl vermeden yapıyor. Geçmişle bağlantı kurarken sizden yaşça büyüğüm demeden yapıyor. Yazarların ve kitapların birbirleriyle olan akrabalığını anlatırken bizden bir matematik sorununu çözmemizi beklemeden yapıyor bunu. 


Ve bütün denemelere en doğru zamanda bir şiirle sızarak da devam ediyor anlatmaya. Şiirin bir metnin içinde ne kadar olması gerektiğini işaret ederek ve şairlerin haberleri olsun ya da olmasın hayatımızdaki yerini zarifçe hissettirerek ve denemelerin sonlarına eklediği konuya dair footğraflarla sürdürüyor. 

Dil ve üslubun  böyle olması, tam benlik ama anlattıkları da ilgi çekici. Ama burada son bir şey ekleyip şunu demek istiyorum. Meltem Gürle, Salâh Birsel, Banu Yıldıran Genç , Onur Çalı, Enis Batur ve Ali Çolak'ın da anlattıkları  da ilgi çekici. Yazarın bahanesiyle üzerinde durduğum yeri yeniden belirtmek istiyorum. Türün kendisi ilgi çekici. Dil iyiyse türün öneminin olmaması da ilgi çekici.

Ve bu türün okurluk müessesinde değer görmesi de gayet sevindirici. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cuma Akşamı

Gökçe Akçelik için