Atlanta'ya kar yağmış
Rafta domates yok. Marketler deli gibi yoğun. Bir insan market yeniden açılana dek kaç kilo domates yiyebilir. Kar yağacak ve domates bitmiş. Kar yağacak ve belli ki menemenle domates yiyecekler.
Hep böyle oluyor. Normal olan yarın da olmayacaksa hemen bir şeyleri bitiriyorlar. Olmayacak olanın yerine ellerine ne geçerse koyuyorlar. Herhangi bir şey. Bu defa domatesleri tüketmişler. Hep birlikte yarınlar için domates almışlar.
Kar yağdı bizim evde domates yok.
Bizde çizme yok bot yok.
Bu farkındalığı seviyorum. Bu beyazlığı bu göz kamaştıran güzelliği. Bu sıcak evden elde kahveli kar yağışını izlediğim halleri. Bu doğanın en keskin halini. Bu mevsim çam ağaçlarını. Çocuklar gibi şen olmayı. Soğuğun kırılmasını.
Yürüdüm. Ağaçlara, çimenlere ve pencerelere baktım. Çocuklara, yetişkinlere ve her an düşecek olan bedenime. Bastıkça çıkan o tarifsiz sese.
İçinde kar geçen şiirlere şarkılara ve kitaplara.
Bir daha ne zaman geleceğini bilmediğimiz misafiri keyifle ağırlama telaşına düştüm.
Kardan adamı arabanın çıkacağı yere yapmışım. Sabah kalktım her yer buz. Kahve mi içsem kardan adamla mı konuşsam. Ya da tutup onu biraz yana kaldırsam. Zor. Betona kök salmış. Daha doğalı bir gün olmadı hangi ara diye kafasını mı şişirsem. Girdim yeniden eve. Az daha yaşasın o diye.
Olacak gibi değil. Çıkmam lazım. Nefes almam sessiz kalmam başka kardan adamlara bakmam lazım.
Çıktım. Bir tepeden şehre baktım. Kardan adamlara, kardan adamların saatler ilerledikçe kendilerinden geçtikleri hallere baktım.
Geri geldim. Arabanın camını açıp kaldırdığım yerde bıraktığım gibi duran kardan bireye selam verdim. Elimi başında gezdirdim.
Yorumlar
Yorum Gönder