Kayıtlar

Nisan, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Amerika'nın ağaçlarını da bizim tahtacılar mı kesiyordur?

Resim
  Akasya ormanında çalışan tahtacılar vardı. Sterler şiir gibi uzanıyordu. Kara kara bakıyordu Ali amca. Her gidişimizde babamla hayvan lafı ediyorlardı. Katırları, eşekleri, nacakları, ağaç motorları. Türküleri. Ağaçtan çocuklarına yaptıkları oyuncakları. Baya yer etmişti çocukluk hafızamda. Sonrasında da ilgilenmiştim hatta bu konuyla. Güzel de bir belgesel izlemiştim. "Tahtacı Fatma" diye.   https://youtu.be/D62eCwcSIIU   İzlemek isterseniz tavsiye ederim. Süha Arın belgeseli. Tam bununla ilgili olmasa da Kadir İnanır, Selçuk Özer ile Serpil Çakmaklı'nın "Tomruk" filmi vardı.   https://youtu.be/cO0ht99h8Mk   bence bunu da izleyin.   Tahtacılar bazı    günler çalışmazlardı. Hangi gündü unuttum. Barakada olup    da bu kadar düzenli yaşayan insan hayatım boyunca görmedim. Orada yediğim yemekleri unutmuyorum. Ağacı seven, suyu kirletmeyen, sözü ballı, muhabbeti dallı insanlar. Işıklarda beklerken onları hatırladım. Burada da ster halinde ...

Geç dersem geçersiniz geçme dersem geçemezsiniz

Resim
  Uğur Yücel'in Kars'ta çektiği "Soğuk"  diye bir film vardı. Orada karakterin biri "Ben geç dersem geçersiniz  geçme dersem geçemezsiniz" gibi bir laf ediyordu. O geldi aklıma. Erkeklik ve iktidar ile ilgili güzel filmdir. Adamın işi de bu. Yol çalışması olan yerlerin başında duruyor. Trafiğin kontrollu akmasını sağlıyor. Yaz kış. Gece gündüz. İnsanın yaptığı iş illa ki önemli. Bir arkadaşım uber ile yemek dağıtıyor, soranlara "uluslararası bir şirkette çalışıyorum" diyor. Asla yalan değil. Güne güzel uyanıyor. Bu abimiz, güne nasıl başlıyor bilmiyorum. Ama günlerinin nasıl devam ettiğini biliyorum. Çok denk geldim. Kadın ya da erkek fark etmiyor. Yanlarından geçerken kolay gelsin diyorum bakmıyorlar. Good Luck. Good Luck kolay gelsin demek değil bence. Kolay gelsin dersen birine o iş o insana kolay gelebilir. Kolay gelmesi de insanı mutlu edebilir. Terlemişsin, sıcaktasın ve birisi sana good luck diyor. Hassiktir dersin. Terlemişsin sıcaktasın bi...

McDonald's'ın M'si kuşlara benziyor mu?

Resim
        McDonald's'ın M'si     her yerde. Kocaman. Sarı bir harf. Arazi düz olsa hemen görürsün o derece yani. Bunu da ışıklarda gördüm. Hamburger yenmeyen en güvenli parklar var içinde. Çocuk parkları. Türkiye'ye McDonald's'a ne ilk ne zaman gittim bilmiyorum. Belki de gitmedim. "Burger bizim damak tadına daha uygun kanka" diye bir mesele vardı. Zaten ilk hamburgerciyi ünuversitede görmüştüm. Bizim orada tavuk döner revaçtaydı. Dönmüyordu hatta. İsmi öyleydi. Anadolu marka pikapların arkasında satarlardı. Burada gittiğim zamanı hatırlıyorum. Hamburger istemiyorum demiştim. Parkta oynayabilir miyiz diye sormuştum. Tabi demişti meksikalı çalışan. O arkasını dönüp giderken, gerçekten et değil mi onlar diye sormamıştım. İki dolara et yenmeyeceğini biliyor mudur insanlar acaba. Bilmek o kadar da önemli olmayabiliyor sanki. Evet et değil dese sipariş veren birisi. Patatesi ağzına atıp kola içse. Bildiğimiz halde yiyoruz ne kadar da abarttısınız dese ne diye...

Göçmeyen kuşlar

Resim
Göçmeyen kuşlar var. Her zaman aynı tele konan. Beraber gezen. Semtin kuşları. Birbirine benzemeyen. Evin önündeki çalılıklarda. Pencereden görünen. Gölgesi perdeye yansıyan. Hikayesi göçen kuşlar kadar olmayan. Sayısız kuş    fotoğrafı çekmişimdir. Bazen tellerden onları izleyen insanları izlediklerini hissederim. İzleşmek desek olmaz bakışmak diyebileriz. Bakakalırız uçan bir kuşun ardından. Duran bir ağaç olmak isteriz. Ya da hiçbirisi. Yanımızdaki dürtüp bir şey anlatmak isteriz. Çok çok çok yalnızız deriz. Sizde olmasanız ne yapacağız deriz. Tellerin olmasına, ağaç    dallarına şükrederiz. Sonra devam eder hayat. Hep olduğu gibi. Belki bir kuş başka bir yerde kuş yaşadığını bile bilmiyordur. Serçeler, güvercinler, üveyikler geçiyordur evlerin üzerinden, camların kenarından. Biri uçunca diğeri de uçmak istiyordur. Ya da hepsi aynı anda yorulmuştur, bizim gibi. Aynı anda çok, yorgunuzdur ve kanat çırpacak halimiz de yoktur.  Burada pek tren ya da metro kullan...

Ters yön

Resim
  İnsanların keyif aldığı bir şeye üşenmemesi ne kadar değerli.(Bu adamı görünce İlker geldi aklıma. İlker kim diyecek birinin bu yazıyı okuyacağını düşünmüyorum. Okursa da o da sorsun, İlker kim diye. Kim lan bu İlker.) İstanbul'da otururken arpacık şehriye kalmadı diye altı katlı asansörsüz apartmanın altıncı katından girişteki bakkala inmiştim. Bakkal beni görünce hocam ev mi taşıyorsunuz demişti. Neden amele gibi görünüyordum acaba. Yok abi yukarıdan hızlı indim deyince neden dedi. Bak bu çok önemli bir soru. Neden? Arpa şehriye için. Yani? Pilavı şehriyesiz yiyemiyorum. Bakkal doğduğu topraklardan ağız içiyle bir kelime üzerinden benimle dalga geçmişti. Diyeceğim o ki asfaltta     yumurta pişirebileceğimiz bir havada birinin bisikletle çok mutlu olması bence değerli. Üstelik ters yöne giderken. Bazen böyledir, gitmemiz gereken yön hiç keyif vermez. Terse doğru gitmek isteriz. Mesele biraz da bu, gidişin dönüşünü hesap etmek. Niçin? Şehriyeyi yakmamak için.   Hay...

BİR YERDEN BİR YERE ARABA İLE GİDİLEN YERE MAHALLE DENİR Mi?

Resim
Galiba bu adamla aynı mahallede oturuyoruz. Ya da aynı saatlerde aynı yerlere gidiyoruz. Bir sürü insan gibi. Bir yere gidiyoruz birbirimizden haberimiz yok. Bir şeyler bize bir şeyler hatırlatıyor. Oralarda geziniyoruz ve ışık yanıyor. Sonra başka bir yere başka bir şey hatırlamak için gidiyoruz. Ya da varılan yerde kendimize bir hikaye uyduruyoruz. Bu arabaya da rastladığımda Giray Kemer'in ilk öykü kitabı olan "Olaylar Boksörün Pazı Sarmasını Yemesiyle Başladı'yı hatırlıyorum. Arka camda iki tane boks eldiveni. Boks ile pek alakam yok. Hala boks spor mu ya seviyesindeyim. Ama çağrışımların edebiyata, hayata, bana katkısını ve ışıklarda bu abiye denk gelmeyi seviyorum. Onu görünce mahallede olduğumu hissediyorum. Acaba başka bir yerde karşılaşırsak gene mahallemizde hisseder miyim. Bir yerden bir yere araba ile gidilen yere mahalle mi denir bilmiyorum. Mahalle dediğin evden inilen yerdir. Her şey değişti. Benzin ucuz arazi geniş cografya kader.   Kitap okuyan birini görü...

Kırmızı Işık Günlüğü 1

Resim
                            KIRMIZI IŞIK GÜNLÜĞÜ   Kırmızı ışıkta çok bekliyoruz. Beklemek zaten çok bir eylem. Eylem mi ondan da emin değilim. Eğer arkanıza Toyota Camry'si ve acelesi olan bir orta doğulu denk gelmediyse korna da basan olmaz. Bir süre öyle kalırsınız. Ne kadar derseniz birkaç saniye işte. Hayal kuracak kadar. Ne kadar ki hayal kurmanın süresi. O saniyeler içinde zihnen nereye gidebiliriz. Cevap, baya  bir yere. Öyle oluyor. Tabi ışığa nerede yakalandığınızla da ilgili bu. Ama ben pek hayal kuramıyorum. En azından ışıklarda. Ne yapıyorum dersek, etrafımdaki arabaları ve içindekileri izliyorum. Sonra bunları kaydetmek istiyorum ve yazıyorum. Ve diyorum ki bunların adı "Kırmızı Işık Yazıları" olsun.   Olsun mu,                                 ****** Önümdeki Ford 150'den siyah ya da latin bir adam çıkması...