Kırmızı Işık Günlüğü 1
KIRMIZI IŞIK GÜNLÜĞÜ
Kırmızı ışıkta çok bekliyoruz. Beklemek zaten çok bir eylem. Eylem mi ondan da emin değilim. Eğer arkanıza Toyota Camry'si ve acelesi olan bir orta doğulu denk gelmediyse korna da basan olmaz. Bir süre öyle kalırsınız. Ne kadar derseniz birkaç saniye işte. Hayal kuracak kadar. Ne kadar ki hayal kurmanın süresi. O saniyeler içinde zihnen nereye gidebiliriz. Cevap, baya bir yere. Öyle oluyor. Tabi ışığa nerede yakalandığınızla da ilgili bu. Ama ben pek hayal kuramıyorum. En azından ışıklarda. Ne yapıyorum dersek, etrafımdaki arabaları ve içindekileri izliyorum. Sonra bunları kaydetmek istiyorum ve yazıyorum. Ve diyorum ki bunların adı "Kırmızı Işık Yazıları" olsun.
Olsun mu,
******
Önümdeki Ford 150'den siyah ya da latin bir adam çıkması ne kadar ilginç olurdu. Bugüne kadar yüzlerce gördüm bu kamyonetten. Kimlik gibi. İri yarı biri. Bol sakallı. Benzi kıpkırmızı. Beniz ne güzel kelime. Kolayı tabi ki buzlu içer ve şey der "We will make Amerika great again"
Kornam çalışmıyor. Adam hareket etmiyor. Selektör yapıyorum görmüyor. Görse de anlamaz bence. Bu alışkanlıktan vazgeçemedim. Neden acele ettiğimi bilmiyorum. Ama telefonunun ekran parlaklığı o kadar yüksek ki adamın izlediği şeyi görüyorum. Yan şeridimiz akıyor. Bir tane Alman arabası bunun yanından geçerken orta parmak işareti yapıyor. Hah sonunda. Fren lambaları yandı. Güle güle great amerika güle güle forda binen beyaz adam. Seninle birlikteliğimiz burada bitiyor.
*****
Vites koluna bir tane poşet geçirdim. Yan koltuktan tuzlu çekirdeği alıp alıp yiyordum. Işıkta beklerken hızlanmışım. Bir an başımı kaldırdım. Yanımda benimle aynı hizada olan abla baya film sahnesi gibi gözlüğünü çıkartıp beni izliyordu. Bakışını yakalayınca ben, korktu. Ağzımdaki çekirdek kabuğunu poşete koydum. Camı açtım. Avucumun içindekileri gösterdim. Güldü. Bu kadar iştahlı ne yiyor olabilirsin ki diye düşünüyordum dedi. Hava sıcaktı. Kliması baya ses yapıyordu. Bana karşılık verir gibi eline kahvesini aldı. Kırmızı ojeleri vardı. Tırnaklarını o kadar derinden kesmişti ki, sütlü kahveyi tutarken elleri kanayan bir uzuv gibi duruyordu. Dudaklarım kabarmış tuzdan. Işık ısrarla yanmıyordu. Baktım arabada su yok. Bozukluk aldım, sol camımı açtım. Elimi sarkıttım. Zannediyorum ki bu kadar araba kırmızı ışıkta bekliyorsak su satan muz satan biri vardır. Yok. Koca memlekette seyyar satıcı yok. Yokun yok lduğu bir coğrafyada ya da benim yaşadığım yerde seyyar satıcı nasıl olmaz anlamıyorum. Bozuklukları homeless abiye verdim. Sakallar yakışmış dedim. Olsun sen yine de sakal bırakma dedi. Işık yandı.
*****
Yaşadığım yerde en az bir tane Adanalı var. Hadi bir dernek olsa falan denk gelirdik tanışırdık da ben bu Adanalı ile kırmızı ışıkta denk geldim. Avm'nin oradan yola bağlanacağız, önümde bir araba zorluyor ama hibrit yani o kadar da hızlanamıyor. Son an da kaldı. Önümde zınk diye durdu. Hemen fark ettim plakaya "Adana01" yazdırmış. Burada bu özel plaka meselesi Türkiye kadar zor değil. Ekstra yüz dolar falan. Sevgilisinin ismini yazdıran, soyismini yazdıran, lakap yazdıran gördüm. Ve tabi ki Adana01 yazdırana da sonunda denk geldim. Yeşil Toyota Prius. Otomatik vites olmasa, biraz yere yakın olsa kuralları da yok say tam cadde arabası. Ama keyifsiz. Debriyajı hiç özlemedim ama cidden bir çekiciliği var. Neyse. Hemen selektör yaptım. Işıklarda saniye yok. Genelde dört yollarda ışık olunca geçenlerden süreyi anlıyorsun. Baktım biraz vakit var. İnadına bastım selektörü. Sonunda fark etti. Camdan elini çıkardı. Ben de çıkardım. Biraz kafamı uzattım "ariyüm ariyüm bakmiyün" dedim. Bir kahkaha patlattı. Işık yandı. İki korna ile yola devam ettik.
******
Henüz doblolu ve tuğralı birine denk gelmedim. Birileriyle rastlaşmayı etkileyen ne kadar çok faktör var. Göç ettiğiniz zaman, durum, şart, nerede ne ile karşılaşacağınızı da belirliyor.
Önünüzde duran arabadan birden onuncu yıl marşı yükselebiliyor. Beyin göçü meselesi bu ara çok kafama takılıyor. Kendimden bahsetmiyorum aslında. Genel olarak bir insan akımı var kendi ülkesinde rahat edemeyen. İnsanın memleketinde rahat etmemesi can sıkıcı. Bu arka camlara yapıştırılan Atatürk imzası buraya da gelmiş. İçeride oturanı göremiyorum ve bu sıkıcı konuyu teğet geçip Ata'ma selam veriyorum. Açıyorum bir zeybek. Selektör yapmıyorum, elimi sol dizime vura vura, otomatik arabanın tadını çıkarıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder