İnsanların keyif aldığı bir şeye üşenmemesi ne kadar değerli.(Bu adamı görünce İlker geldi aklıma. İlker kim diyecek birinin bu yazıyı okuyacağını düşünmüyorum. Okursa da o da sorsun, İlker kim diye. Kim lan bu İlker.) İstanbul'da otururken arpacık şehriye kalmadı diye altı katlı asansörsüz apartmanın altıncı katından girişteki bakkala inmiştim. Bakkal beni görünce hocam ev mi taşıyorsunuz demişti. Neden amele gibi görünüyordum acaba. Yok abi yukarıdan hızlı indim deyince neden dedi. Bak bu çok önemli bir soru. Neden? Arpa şehriye için. Yani? Pilavı şehriyesiz yiyemiyorum. Bakkal doğduğu topraklardan ağız içiyle bir kelime üzerinden benimle dalga geçmişti. Diyeceğim o ki asfaltta yumurta pişirebileceğimiz bir havada birinin bisikletle çok mutlu olması bence değerli. Üstelik ters yöne giderken. Bazen böyledir, gitmemiz gereken yön hiç keyif vermez. Terse doğru gitmek isteriz. Mesele biraz da bu, gidişin dönüşünü hesap etmek. Niçin? Şehriyeyi yakmamak için.

Hayvan ufaldıkça gübresi kıymetlenir kokusu artar. Bizim orada gübreye samra derler. Galiba yanlış kullanım. İsmiyle pek ilgilenmedim. Bu tır samra taşıyormuş galiba, ya da bir hayvan. Işıklarda durdum. Camdan içeri, içeriden içime, içimden benliğime giren kokuyu tanıdım. Bu dedim kesin güvercin gübresi. "Bu kadar güzel hayvansın ne yiyor olabilirsin de böyle bir şey oluyor" derdi rahmetli Kuşcu Arif. Köydeki tek kuşçuydu. Ufaktık. Hiç evlenmemişti. Terasta yatardı. Abi sen bunlarla yatıyon cumaya gidince kokmuyor musun dedim ben. Sen bir daha gelme dedi. Evin oradan izlemeye başladım kuşlarını. Gökyüzü her yerden görünüyordu. Binalar en fazla iki katlı katlı güvercinler taklacıydı. Arif abi iyi adamdı. Işık yandı. Şoför maskeyle arabayı kullanıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder