Kar
Sabahtan öğlene kadar caddede bir oraya bir buraya yürüdüm. Zarif cafelere, vitrinlere, yüzümü serinleten rüzgara sevindim. Ellerimi cebimden çıkartınca başka, çıkartmadığımda başka bir insan olduğumu hatırladım. Korna seslerini, sislerin arasındaki kuleleri, dilencileri, altından geçtiğim treni izledim duydum gördüm.
Beklenen oldu. Kar yağmaya başladı. Saat üç. İzlemek için kırmızıyı da beklemedim. Ayakkabılarıma baktım. İçeriden parmağımı oynattım. Bir saçağın altından şehre baktım. Uber çağırdım.
Hep böyledir. Kar yağışıyla ilgili hatıralarım çok net aklımda. İlkinde okulun ilk kışıydı. İkincisinde ve sonrasında hep İstanbul. Her şey gibi kar da en çok oraya yakışıyordu. Bana yakışmadığı kesin. Kendime bir mevsim yakıştırsam bahar, ilk olan, belki biraz gün doğumu zorlarsam yağmur. Kar değil, dolu değil sis değil.
Bu kez ülkenin soğuk bir şehrindeyim. Şansıma Ankaralı bir şöfor ile denk geldim. Turistliğin şanından sürekli fotoğraf çektin. Yol kapanmaz değil mi diye sorunca o bildiğimiz Ankaralı gülüşünü attı ona güldüm.
Uyudum uyandım dindi kar. Bahçedeki trambolinde birikenlere, bahçenin tek ağacındaki hallerine baktım. Sessizce evden çıkayım diye düşündüm. Çıktım. Yazlık ayakkabıların içindeki parmağımı hareket ettirdim.
Yorumlar
Yorum Gönder