Kayıtlar

Ağustos, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ne olmadığını biliyorum.

Resim
  Bir bisikletim var. Onunla dağ bisikleti parkurunda ya da neyse onun ismi orada harika zamanlar geçirdim. Lar dediğim iki üç kez. Geyiklerin bizi izlediği ormanlık bir yerde delicesine turlar. Sonra biri dedi ki bu dağ bisikleti değil.    Şehir bisikleti mi dedim değil. Ne o zaman diye sordum. Bisiklet işte evden işe işten eve bununla gidip gelebilirsin. Yani yanisi bu işte "ne olmadığını biliyorum ne olduğunu bilmiyorum."  Güzel.  Ben de ne olmadığımı bilirim. Ama dağlarda koşmaktan geri durmam. Yolları yürümekten de bıkmam. Ki illa    tanımlamak gerekirse ne olduğunu bilmeyen derim. O zaman işler kolaylaşır.  Bu bisiklet grubuyla ara sıra karşılaşıyoruz. Ellerini açıp sola ya da sağa sinyal verdiklerinde "get deyen dilim tutuleydi" repliği aklıma geliyor. Sonra taytları gözüme çarpıyor, geçiyor. Mutlulukları gözlerinden okunuyor.  Bisiklet ya da benzeri şeyler için hoş bir yer buralar. Bisikletli görünce    yol da müsaitse büyük...

bu tabak tam ben

Resim
  Panda Express'te böyle bir tabak bulamazsın. Bulmalı mısın kısmı tartışılır. Ama istersen bulamazsın. Daha önce söyledim Niğde Gazozu var ama iyi bir fasulye yok. Esnaf lokantası    zaten yok. Esnaf var mı var. Ne yiyorlar bilmiyorum. Zevkli insan bulmak hepsinden zor.  Hayatımın bir bölümü esnaf lokantalarında geçti. Yemek için çalışmak için bakmak için durmak için.  Geçen gün arkadaşım bu tabağı attı. Bazı tabaklar çok sen diye. Mutlu oldum buna. İlla yazıda üslup bulmaya gerek yok tabi. Yaşamda da    bir dil bulmak lazım. Bu da ufak tefek zevkler ile oluyor. Elden geldiğince.  Burada da güzel yemekler yedim ama istediğim bu değil. İstediğimi bilmem istediğime ulaşmamı sağlamıyor. Açsam mı acaba bir lokanta. İki ayda batsam. Neden olmasın.  Panda Express'te bu tabaktan yiyemezsin. Ha bu tabak verirler ye diye. Yersin. Mutlu oldum zannedersin. Olursun da. Zannetmelere doyamazsın.  Ama doyarsın. Doymak mutlu ediyorsa ne mutlu sana. Açk...

Teknik elemanlar

Resim
  Yol kenarında olan nereden nasıl girildiği belli olmayan binalar kulübeler falan oluyor. Oralara kimlerin girebildiğini hep merak etmişimdir. Köprülere, trafolara türlü türlü binalara girebilen insanlar var. Herkes yollardan akıp giderken oranın sorumlusu olup orada bir şeyleri düzeltmeye çalışan insanlar bu ayrıcalığın eminim farkında değillerdir.  Bu adam da bir yerlerde sorun olan bir elektrik problemini hallediyordu. Muhtemelen buna benzer meselelerle her gün uğraştığından öyle kendini ayrıcalıklı da hissetmiyordur.  Sabah uyanmıştır ve kızarmış ekmek yemiştir. Bol şekerli ya da sütlü kahve içmiştir. Yapılacak ne kadar klasik sabah eylemi varsa yapmıştır. Gazetede kendi sayfasına bakmış mıdır emin değilim. Telefondan    olabilir. Herkes gibi.  Ne diyorduk kızarmış ekmek ve    gazete. En son ne zaman gazete okuduğumu unuttum bu arada. Geçen gün benzinlikte orta doğu sayfasına bakmıştım. Türkiye ile ilgili haber yoktu. O sayfada oluyor çünkü....

Yatak, kamyonet ve ben.

Resim
  Bir apartman dairesinde sadece yatakla birkaç gün geçirmiştik. Sonradan masa, koltuk ve başka eşyalar eklendi. Şimdi düşününce her yer eşya her yer malzeme.   İnsan biriktiriyor, sonra onlardan kurtulmaya çalışıyor ne acı. Oysa az insan az eşya az dert az kalabalık ne güzel. Hoş belki de eskimiştir. Her şeyin bir ömrü var neticede.  Uzun bir süre beraber gittik bu abiyle. Beş on dakika. Beş on dakika uzun mu bir yoldan gitmek için emin olamadım.    Ama en nihayetinde o önde ben arkada, yatak önde ben arkada. Uykulu.  Uyusam ve bir yatakta olsam diye geçirdim. Yatakta olmayı belirttim ki her yerde uyuyabilirim. Vazgeçtim. Sonra o başka yola saptı. Benim uykum kaçtı.  Bir yatak bir kamyon ve ben bir yoldayız. Bu kimseyi alakadar etmez aslında.  Burada bu eşyaları birilerine ücretsiz ya da uygum fiyata satmayı çok önemsiyorlar. Birine eski olan diğerine şenlik olabiliyor. Eşyaya tamah pek yok. Benim gördüğüm o en azından.  Sonuç olarak, bir ya...

gcekondu

Resim
Eski usül. Benzinlikte iş bekliyorlar. Yakındaki lokantadan yemek alıyorlar. Yine benzinlikte bir köşede yemeklerini yiyorlar. Buralarda yürüyen nadir insanlardan. Bazen benzinliğe girince dikkatle bakıyorlar arabaya. Acaba iş var mı beklentisi. Kendi hallerinde gariban bir sürü insan. Kara kara. Çoğu diken saçlı. Çizmeli olan da var kunduralı gezen de. Kahveyi bol şekerli ve kremalı seviyorlar.  Az ileride gecekondu gibi    evleri var. Barrio Bajo sanırım    gecekondu demek. Birleşik değil. Bizimki birleşik. Gececelipkonupbirdahagitmemekileilgili.  Her sabah görüyorum. Sorsalar bana hepsine aynı derim. Elektrikleri ve bisikletleri var. Suyu taşıyorlar. Devlet aydınlatıyor ama temiz tutmuyor gibi bir şey mi emin değilim.  Hiç otoban kenarından yürüdünüz mü bilmiyorum. Kimsenin umurunda olmuyorsunuz. İnanılmaz bir ses çıkıyor arabalardan. Yoldan karşıya geçmek için bekliyorlar ve sonra iştahla yemek yiyorlar.  İnsan çalıştığı gün daha iştahlı oluyo...

Buzdolabı

Resim
  Fikret Kuşkan ile buzdolabı taşımıştık. Gençti ve ben çocuktum. Şaşıfelek Çıkmazı zamanları. Bu dolabı görünce de  onu hatırladım. Neticede bir şey yazmak hatıraların etrafında dönüp durmaktır.   Buzdolapları ne kadar değişmiş ya. Geçen fark ettim. Uzay mekiği gibi buzdolabı. Bunun içine koyulanlar belli en nihayetinde. Bilemedim anacım.  Buzdolabı üzerinden kişişel tarih okuması yapsam yaparım. Cidden. İnandırmak için cidden diyorum. Söz yerine yazıyla birini ikna etmek aşır zordur. Doğru kelime seçmek tek başına en büyük güçtür. Onu okuyan yüzüyle eliyle diliyle haliyle hareketiyle okuyacak ve ikna olacaktır ya tamam işte mesele tam olarak budur.  Kaç tane dolabınız oldu bilmiyorum. Ama benim hayatıma toplamda    on tane dolap girdi. Uç tanesi öğrenciyken. Biri bekar evinde. Biri burada beş. Kalan beşin ikisi babaannemin üçü de annemindi.  Dolaplar annelerin oluyor değil mi.  Gazlı dolap, tek kapılı, çift kapılı, non frost, su veren kendi...

Duvarın arkasında cenneti anlatan abiler var

Resim
  Bazen cami hoparlerinden gelen ses ile seyyar satıcı sesi birleşir. Ama biz seyyar satıcı sesini dinleriz. Daha nağmeli daha diye. Cızırtılı değil diye.   Tam şu an aklıma şey geldi. Cezayir lokantasında Sırrı konuşuyordu galiba. Yoldan MHP'nin aracı geçiyordu. Müziğin sesini arttırmıştı. Sırrı kesin bunu daha komik anlatır. Belki de ben bu daha komik olsun diye bu kısma Sırrı'yı eklemişimdir.  Duvarın arkası cennet vadeden birileriyle dolu. Yoldan geçen de cennet vadediyor. Tuvalet tıkanması cehennem ise.  Neden bunlardan bahsediyorum ben. Nedeni yok. Bahsedebildiğim için. Yoldan geçerken görülen tezatlıklar kendi içinde bir ritme sahip olduğundan. Hepimiz aynı hayatın farklı borçlar ödeyenleriyiz de ondan. Lütfen bizi cennete al ya rab. Nelerden vazgeçtik bu yüzden.  Vazgeçmediğimiz şeylere sürekli vazgeçmediğimizi söylersek sesimiz bir yerde cızırtılı olabiliyor. Diğer sesler sesimize karışıyor. İnsanlar sesler arasında bizi duymayabiliyor. Duvarları geçinc...