Kayıtlar

Temmuz, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsan daha önce sığdığı ama artık sığamadığı yerlere bakarak geçiriyor ömrünü

Resim
  Kilise     çanı duymayalı çok oldu. İstanbul'da ne kadar estetik kiliseler vardı. Ama en çok kiliseyi Belgrad'ta gezdim. En çok sesi İstanbul'da duydum. En çok camiiyi de. En çok insanı da.   Savannah güzel bir şehir. Tarihi binalar estetik yapılar sakin insanlar var. Sokaklarda balkonlu evler. Yürüyenler. Çan sesini dinleyenler.  Parisli bir mimar inşa etmiş burayı. Evler evler park. Evler evler başka park. Evler evler ve diğer park.    Heykeller, komutanlar ve müzeler. İnsanlar ve başka insanlar. Ressamlar, müzisyenler.  Yalancı bir Paris insanı mutlu edebilir. Amerikan edebiyatını takip edenler    Flanner O' Connor'u bilir. Çocukluğu burada geçmiş. Doğduğu ev müze olmuş, beşiği olduğu gibi kalmış.  Ne acayip bir şey insanın beşiğine bakması. İnsan daha önce sığdığı ama artık sığamadığı yerlere bakarak geçiriyor ömrünü.  Evlere bahçelere sokaklara şehirlere. Sığılamayan ne varsa onlardan kurtulup sonra nefes almak için ufac...

Esmerliği baklava merakından daha Türk olan Yunanlıları seviyorum

Resim
  Bahçelerden geçip ayaklarımızı suya değdirip atlayıversek ve sonrası yaz olsa. Güneş geç batar, kiraz buzu eritir, sular çoğalır. Makiler sırtımızdan denizi izler. Güneş geç batar.   Ne bahçe ne deniz ne de yaz ne de ben. Ama nerede bir mavi nerede bir sokak görsem. Yok yok kıyaslamıyorum belirtiyorum. Özlüyorum ama okyanusu da seviyorum. Tarihi şehirleri, yunanistantan gelen üç kardeşin limonlu dondurmasını, bütün göçmenlerin esmer olmasını.  Dünyanın yuvarlak olduğunu, bir kaptanın denizde kaybolmasını, bir geminin uzaktan bize bakmamasını, köpek balığı bekleyen bir latinin kuma kalp yapmasını.  İşte böyle oluyor. Denizler bir yerde birbirine karışıyor, akşam oturmalarında eski yazlardan kanyonlardan bahsediliyor.  İlk gelenler yerlilere ne demiştir, bu denizlere bakıp ürkmüşlerdir.  Korkuyorum. İlk gelen olmasam da son gelenim gibi hissediyorum.    Tatilleri özlüyorum. En uçtan uçan yaban ördeklerinin rotasını, bu bahçeden geçerken hissettikl...

Sevdiğimiz yerler

Resim
  Galiba hep akılda kalacağımızı zannediyoruz. Ya da o gün gittiğimiz mekana giden herhangi bir insandan     farklı olduğumuzu. Unutulmamayı istemek mi bunun ismi yoksa biricik olmayı arzu etmek mi. Ya da tipimizi farklı zannetmek mi. Bir belirginliğimiz olduğunu düşünmek belki de. Hepsi olabilir.   Kendimizi iyi hissettiğimiz yerlere birden gitmemeye başlıyoruz. Bu turistken anlaşılabilir de diğer türlüsü biraz romantik. Balat'ta bir kahveye gidiyordum. Belki on dakika uğruyordum. Gazeteleri okuyor çay içiyor biraz etrafa bakıyordum.  Bir daha gitmedim oraya. O adam birden bir dakika ya bir tip vardı gelirdi    bir daha gelmedi ha demiş midir, bence dememiştir. Neden desin. Kaç kişinin yüzüne bakmadan kaç kişiye çay vermiştir. Evine gitmeyi hayal etmiştir. Bir bir bir paraları markette bütünleştirmiştir.  Burası güzel bir kahvaltıcı. Fotoğraftaki yer. Amerika'da böyle tatlış yer pek bulunmaz. İlla vardır da mekancılık bizimki gibi değil. Burayı s...

Bir yerler yanıyor mu emin değilim ama yanmaya niyetleniyor.

Resim
  Türkiyede yangının ciddiye alınması için en azından bir takım çıkması lazım. Yani öyleydi belki değişmiştir. Bir takım dediğimiz yangına müdahale eden dört araçlık bir ekip. Hepsinin görevi farklı falan.   Burada tek bir itfaiye aracının sesi duyulunca herkes sağa sola kaçıyor. Sonra itfaiye bağıra bağıra gidiyor. Bir yerler yanıyor mu emin değilim ama yanmaya niyetleniyor. Ki zaten her yerde    belirli aralıklarla itfaiyeler için su vanaları oluyor. Yangınlara acil müdaheleler ediliyor.  Bu farktan bahsedesim geldi. Işıktaydım. Yağmur vardı bu araçta bağıra bağıra geliyordu. Sonra gitti. Sesi hala yakınımızdaymış gibi çıkıyordu.  Belki de öyledir.    Yakındadır. Ya da bildiğimiz sesleri duymadığımız halde duymuş gibi yapıyoruzdur. Hepsi olabilir. Ama bu itfaiye aracı gerçek. Bu yağmur gerçek. Bu basık havalar gerçek. Bu ıslanma arzumuz gerçek. İçimizdeki yangınlar gerçek. Bağıra bağıra geçip giden itfaiyenin peşine takılma arzusu gerçek. Mi....

Anne evi ve günlerden cumartesi

Resim
  Bu plakayı "Anneevi" diye okudum. Yani öyleymiş gibi oldu. Size de oluyordur belki. Aslında anne evi yazmadığını biliyoruz ama öyle okuyoruz. Bunun tabi ki o anlık ruh haliyle     doğrudan ilgisi vardır ama zihnin bu tatlı kaçamağı ilgimi çekiyor. Gazete manşetlerinde de olurdu. Televizyonda geçen alt yazılarda da. Sonra bu arabayı solladım. Plakasına anne evi yazdıracak biri de değilmiş zaten. Emin oldum.   Anne evi ve günlerden cumartesi. Dünyanın en doğusunda doğmuş gibiyiz memleketin peşinden gidiyoruz. Bugün orada da cumartesi mi. Televizyonu açayım mı. Ya da telefonuma bakayım. Annemi arasam. Babamı arayamam.  Perdeyi aralasam. İki bisikletli geçiyor yoldan. İki kişi yürüyor ellerindeki kahveyi umursamadan. Bir araba duruyor dün geceki yerinden kıpırdamadan.  Bu adam komşunun misafiridir. Bugün kesin cumartesidir. Kahvaltı saati, bu sessizlik bu sakinlik bu köpek uyuzlanmaları bu ekmek kokusu bu pazarın bir öncesi.  Haberleri açsam kesin bir şe...

Gel bakalım beş dakika oturalım

Resim
  İstanbul'da     etrafa bakınca, sevdiğim de bir caddedeysem estetik binalar görüyordum. Sesler duyuyordum. Sloganlar, teşrifatçılar, bina diplerinde sigara içen garsonlar vardı. Klarnet seslerini duyar, kitapçıya gidenleri, dalgın dalgın yürüyenleri izlerdim.   Burada kuşlar, bulutlar, göller, göllere bakan sandalyeler görüyorum. Hala doğadan etkilenebiliyorum galiba. Ama sokaklarda dolaşmayı da fazlasıyla özlüyorum.  Mukayese uzunca süre bitmiyor. Bitmeli mi emin değilim. Bir şehri bir başka şehirle kıyaslamak doğru mu bilmiyorum. Kıyaslasam bu, anlattığım şeylerle mi olurdu mesela sanmam.    Peki oradaki bir caddeyi buraya alsak her şey tamam olacak deseler asla inannam.  İnsanlar hep beraber gelseler. Mesela arkadaşlarımdan biri. Sandalyelerden birine otursa, yoldan geçerken ses etse. Burası daha başka bir şehir olabilir mi. Buna ihtimal var. Ki bu yazılar da zaten bir yerden bir yere gitmeyenler gidemeyenler için.  Sandalyelerin fotoğra...

Devlet kurtarılmayan bank mı olur?

Resim
  Bankların ortasında bir bölme oluyor. Temastan kaçınmak ya da iki farklı kişinin ayrı ayrı yerlermiş gibi oturmasını sağlamak için galiba. Herkesin zaten çok fazla ayrı ayrı olabildiği bir yer buralar aslında. Bizden farkları da bu olabilir.   Herhangi bir bankta oturduğumu hayal ettim. Mesela İstanbul'da. Yanımdaki emekli bir amcaysa memleketi defalarca kurtarabilirdik beraber. Bundan hepimiz keyif alıyoruz bence.    İstemezsek kulaklıklarımız oluyor müziğin sesini arttırıyoruz ama bankın ortasında bir bölmeye ihtiyaç duymuyoruz.  Tek başımıza kalabilmeyi çok önemsiyorum ve bunun artık çok kolay olduğunu düşünüyorum. O yüzden böyle detayları kendime dert ediyorum. Kimseye zararı olmayan bir dert.  Burada banklar genellikle göl kenarlarında, parklarda    oluyor ve insanlar kay kay yapan gençleri izliyor. Amcamar sossyalleşmek için marketlerde çalışıyor. Bankta devleti kurtarmıyor. Devlete kurtarılacak bir şey olarak da bakmıyor.  Tüm bunlar...

Bazı Çiçekler Bazı Topraklarda Olmuyor

Resim
  Bazen o kadar sıcak oluyor ki, birisi bizi ıslatsın istiyorum. Mesela bir bahçe bitkisi gibi bu demirlerin arasına yüzü yukarı uzansam ve bu adam gelip şarkı söyleye söyleye beni sulasa. Bazı yerlerime daha çok su. Telefonu çalsa su aynı yere aksa. Boğulacak gibi olsam ama boğulmasam.   Kampanyaya girsem bir bahçeli evin kötü toprağında en azından bu marketteki halim gibi kalabilmeye çabalasam. Olmuyor. Ne diyor Aykut Kocaman " Bazı çiçekler bazı topraklarda olmuyor."  Neden olsun ki. Suyunu verince olur mu sandın. No no no diyor adamın ağzındaki şarkıda. Bilmediğimiz dilin en çok bildiğimiz kelimesi. No no no.  Bu çiçekler ya da sebzeler, sezonun sonlarına doğru kuruyor ve çöpe atılıyor. Bazı çiçekleri bahçeli evlerin bahçesinde,    bahçeli evin çiçekten sebzeden anlamayan bireyleri fazla fazla suluyor ve kuruyor.  Biz yeşermeyeceksek yeşeremiyoruz bence. Ama kayayı da delip geçenlerimiz var. Bolca saygı duyuyoruz biraz kıskanıyoruz. Ama çok güzeliz...